İnmek. Tasavvuf yolunda ilerleyerek, sebebler âlemini görmeyip yalnız sebeblerin sâhibini yâni Allahü teâlâyı bilme hâline ulaşan bir velînin insanları irşâd ve terbiye için, tekrar sebebler âlemine inmesi.
İnsanları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan rehber ne kadar çok nüzûl ederse, rehberliği, irşâdı (doğru yolu göstermesi de) o kadar kuvvetli olur. İrşâd edebilmek için tâlib (tasavvufta yetişen talebe) ile rehberin yakın olması lâzımdır. Bu da rehb erin aşağı dereceye yâni tâliblerin derecesine nüzûl etmiş olması ile olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Kategori arşivi: N
Nüsük
İbâdet. Hac ve umrede yerine getirilmesi lâzım olan işlerin herbiri. (Bkz. Menâsik)
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
De ki: “Şüphesiz benim namazım, nüsüküm, hayâtım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. (En’âm sûresi: 162)
Nükûl
Dönme, cayma, vazgeçme; bir malı satın aldıktan sonra vazgeçerek satıcıya geri verme.
Ayıplı (özürlü) mal satıcıya iâde edilir, geri verilirse, bu satıcı da, kendine satana geri çeviremez. İkisinden birinin ikrâr (kabûl) etmesi veya nükûl etmesi lâzımdır veya şâhidlerin dinlenmesiyle hâkim karar verir. (Ali Haydar Efendi, Mecelle)
Nükte
1. Güzel mânâlı söz.
Nükte: “Malı seviyorsan yerine sarf et de, sana sonsuz arkadaş olsun. Eğer sevmiyorsan ye de yok olsun.” (Abdullah-ı Ensârî)
Nükte yaparken dikkat etmeli, dinleyicilerin yanlış anlıyacağı nüktelerden sakınmalıdır. (Seyyid Alizâde)
2. Derin düşünerek ve zihni yorarak ilmî, edebî veya başka bir söz ve yazıdan çıkarılan ince mânâ. Meselâ bu sözde bir nükte vardır, bu şiirin nüktelerini anlamak kolay değildir, denir.
Nücebâ
Allahü teâlânın tanınıp bilinmeyen velî kullarından bir topluluk.
Nücebâ, insanların imdâdına yetişip, işlerinde dara düştükleri zaman yardımcı olurlar. Onların belâlardan korunmasına sebeb olurlar. (Molla Câmî)
Nübüvvet Yolu
Tasavvufta insanları Allahü teâlânın sevgisine, rızâsına kavuşturan iki yoldan birincisi ve en üstünü. Velî bir zâtın sohbetinde yetiştikten sonra arada sebeb ve vâsıta olmadan feyzin, kalb bilgilerinin asıl’dan yâni Resûlullah efendimizden alındığı yol. Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan ikinci yol, vilâyet yolu (sülûk yolu)dur. (Bkz. Vilâyet Yolu)
Nübüvvet yolu aslın aslına kavuşturur. Eshâb-ı kirâm bu yoldan kavuştular. Sonra gelenlerden pek az kimse de bu yoldan maksada ermiştir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri (nübüvvet yoluyla vâsıl olmuş, kavuşmuştur. (Abdullah-ı Dehlevî)
Nusret-i İlâhî
Allahü teâlânın yardımı, imdâd-ı ilâhî, ilâhî yardım.
Eshâb-ı kirâmdan bâzıları Huneyn gazâsında, askerin çokluğunu görerek, artık biz hiç mağlûb olmayız dedi. Bu sözler Resûlullah’ın mübârek kulağına gelince üzüldü. Bunun için harbin başlangıcında nusret-i ilâhî yetişmeyip, mağlûbiyet başladı. Sonra, c enâb-ı Hak merhamet ederek, zafer nasîb eyledi. (Hâdimî)
Ben demek yâni nefsine güvenmek kendini üstün görmek felâkettir. Nusret-i ilâhînin gelmesine mâni olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Nübüvvet
Peygamberlik; insanları Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için Allahü teâlâ tarafından seçilmiş kimselere verilen peygamberlik vazîfesi. (Bkz. Nebî)
Nush
Nasîhat, öğüt. (Bkz. Nasîhat) Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr, Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir.
(Ziyâ Paşa)